11 Kasım 2008 Salı

ıssız adam

gittim işte.. gittim. gördüm.. sonunu tahmin edersiniz..
bugun aslında tüm editör masası olarak adeta fişeklendik ıssız adam için.. benim zaten aklımda..fragmanını ilk gördüğümde nasıl bi filmle karşılaşacağımı anlamıştım, ağlayan bi erkek ve o müzik, ali’den sordum, michel fugain - une belle histoire, şimdi çalıyor işte.. ve cumartesi de yazmıştım nasıl şiddetle bu filmi izlemek istediğimi…

ne tesadüf, atlas sinemasını tercih ettik.. filmin can alıcı mekanı. kadın ve erkeğin ekranın iki yanından ayrı yönlere çıkar çıkmaz bir anda dönüp sarıldıkları sahne.. yarım kalmış aşkın biriktirdikleri, düşündürdükleri, özlemi.. koskocaman.. masmavi.. “çağan ırmak yine ağlatıyor” manşetler… ister kadının yerine koyun kendinizi, ister adamın.. aşk herkesin ortak noktası değil mi? ve eminim ya, on kişiden dokuzu, içinde kalmış bi aşkın sızısını taşımaz mı?.. yaşansaydı nasıl olurdu, diye düşünmüştür.. hayaller kurmuş, yeni bi hayat düşlemiştir.. bi zamanlar öylesi bi hayata sahip olabilecekken şimdi nerdedir böyle? hesaplaşma vakti mutlaka gelecektir.. belki birbirinden uzaklarda ayrı ayrı, belki işte böyle yıllar sonra, aşkın dolaştığı mekanların birinde belki, karşı karşıya kalınca, yüz yüze, kaçamadan artık..

ıssız adam, tıpkı babam ve oğlum gibi kulaktan kulağa milyonlara ulaşacak belli.. kim o adam? toprak sergen-sinan tuzcu arası.. cemal hünal’mış, onun tek eliyle iki gözünün yaşını sildiği sahne… o güzel gözlü kız, melis birkan… müzikler... şimdi herkes ayla dikmen dinliyor.. ve hayat devam ediyor…

klip gibi, şarkı gibi son bölümü al başa tekrar tekrar izle, biriktir, biriktir, ağla...!

Hiç yorum yok: