16 Kasım 2008 Pazar

bana bir picasso gerek

“bana bir picasso gerek”e girmek için kadıköy anadolu lisesinin bahçesinde bekliyorduk.. kulaklarımıza fenerbahçe stadından tezahürat sesleri geliyordu.. sonra arka taraftaki kapı açıldı, gestapo subayı kılıklı biri karşıladı bizleri.. önden 5-6 kişiyi aldı içeri, sıra bana gelince almanca bi “dur” çekti, önümü kesti.. emir bekledi önce..gelince, aşağıya, bodruma doğru yönlendirdi.. savaş zamanından kalma bir sığınak, depo, mahzen gibi bir yere iniyorduk.. merdivenin kenarlarında mumlar vardı yolumuzu aydınlatan, karşımızdaki duvarda bir nazi bayrağı.. aşağıda başka bir gestapo.. tanıyorum onu: arif akkaya… duru tiyatro’nun iki sene önce izlediğim muhteşem oyunu –belki de izlediğim en iyi oyundur- kara sohbette emre kınay’ın altbenliğiydi.. bu oyunun da yönetmeni…ve karşılama subayıymış işte.. arif akkaya böyle bir sahneleme için en büyük alkışları hak ediyor…

böyle giriyorsunuz işte oyunun içine.. aşağısı nasıl tahmin edin.. az ışıklı, pis kokulu yeraltında bir mahpus damı.. siren sesleri duyuluyor.. duvarlar yıkık, patlamış borular, kırık dökük birkaç eşya, ortada bir masa… gestapolar gösteriyor size nereye oturacağınızı, sert bir nezaketle… sizler de tutuklusunuz aslında, yahudisiniz büyük olasılık…öyle hissedin, bırakın kendinizi.. dışarıyı, gerçek hayatı unutun ve o günlerdeymişsiniz gibi hissetmeye çalışın bir an.. sadece bir an.. ben sadece bir an hissettim ve nasıl korktum anlatamam size… daha fazlası mümkün değil zaten, insanlar, başka unsurlarla evet yine bunun bir oyun olduğu gerçeğine dönüyorsunuz ama o bir an için bu sahneleme, bu dekor muazzam fikir…

oyunda sezai altekin, picasso.. ayça bingöl, onun karşısında, bir nevi onu sorgulayan bir nazi görevlisi.. görevi gerçek bir picasso tablosu bulmak.. neden, nasıl, sonuç ne olacak?.. picassoyla ilgili pek çok şey öğretiyor oyun.. senaryo da ilgi çekici. ama asıl sezai altekin elbette.. altekin 62 yaşında.. “bana bir picasso gerek”ten önce epeydir yoktu ortalarda, unutulmuştu adeta.. duru tiyatro’yla döndü.. ve aşkla dönmüş.. hasretini gideriyor açıkça.. ayça bingöl’ün tersine hiç kopmuyor oyundan, büyük bir heyecanla oynuyor.. ve sonunda herkes ayakta alkışlarken mutluluğu gözlerinden okunuyor…

bu hafta ne güzel geçti.. geçen cumartesi “salvador dali göndermeleri…”, pazartesi “ıssız adam”, bugün “picasso…”... ıssız adam, nerdeyse bütün hafta aklımdaydı, müzikler hele.. salvador dali’yi bugün bile düşününce içim hoş oldu ve picasso, beni gerçekten türk tiyatrosu adına çok gönendirdi…

Hiç yorum yok: