20 Ağustos 2010 Cuma

oyunlar oyunlar oyunlar

bir yıl öncesinde güzel bir adet edinmiştim: izlediğim her oyundan sonra, hiç gecikmeden aklımda kalanları yazardım, küçük eleştiriler gibi… o yılın sonlarına doğru biraz savsakladım bu işi, yazın yaklaşmasına, havaların ısınmasına verdim ama düpedüz tembelliktendi, gerisi bahane... örneğin o günlerde izlediğim devlet tiyatrosunun kral dairesi adlı oyunuyla ilgili mutlaka bir şeyler yazmalıydım. çok sevmiştim oyunu, hem metin olarak hem sahnelemesi çok yaratıcıydı… sonra istanbul halk tiyatrosunun gagarin sokağı vardı. başarılı oyunculuklara ve merak uyandıran açılış sahnesine rağmen sonu beklediğim gibi gelmemişti. benim pek hoşlanmadığım katı politik tiyatro örneğine dönüşmüştü.

o dönem izlediğim belki bir-iki oyun daha vardı ama işte yazmayı boşlayınca hatırlamak da zor oluyor… maalesef bu kötü durum geçen yıl izlediğim onca oyun için yine geçerli. o kadar istememe rağmen sanırım hiçbir oyun sonrasında birkaç cümlecik olsun aklımda kalanları yazamadım. şimdi eylül-ekim gelmeden, yeni sezon başlamadan toplu bir değerlendirme yapma niyetindeyim. taze yorumlar gibi olur mu bilmem. belki böylesi daha objektif de olabilir, biraz geriden bakmak aklımda güzel ve çirkinin daha net oluşmasına yardımcı olmuş olabilir, yine de bilemeyiz.

eminim arada unuttuklarım olacak ama geçen sezon ilk izlediğim oyunu çok iyi hatırlıyorum. çünkü o, yılın en iyilerindendi: haluk bilginer’den 7 müzikali… bu müthiş adamın sesini kullanmadaki ustalığına bir kez daha şapka çıkardım, dakikalarca ayakta alkışladım. shakespeare metinlerinden oluşturulan çok başarılı bir kolaj... bir erkeğin 7 evreye ayrılmış hayatı... müzikler, şarkılar, bilginer’e eşlik eden soytarılar hepsi çok başarılıydı. o akşam oyun atölyesinde pek keyifli ayrıldığımı hatılıyorum, sezona iyi bir başlangıçtı.

sonra bir önceki yıl çok başarılı işlere imza atan dot’un iki yeni oyununa çıkar çıkmaz bilet aldığımı hatırlıyorum: alışveriş ve s***ş ve pornografi. ikisi de kasım’da sahnelenmeye başladı. ilki elbette adına da yansıdığı gibi çok çarpıcıydı, aslında artık tam da dot’tan beklediğimiz gibi. ama eksik bir şeyler vardı. belki geçen yıl izlediğim oyunlarının biraz gerisindeydi, dot bizi bunun ötesine götürmüştü zaten. yine de tabii ki başarılıydı. ama pornografi için bunu bile söyleyemeyeceğim. ısınamadağım bir oyun oldu, fazlasına gerek yok…

geçen sezon izlediğim oyunları şimdi tekrar şöyle bir düşününce, en çok hayret ettiğim şey devlet tiyatrosunda beğendiğim oyunların çokluğu… herhalde ilk sırada vahşet tanrısı gelir. nisan’da izlemiştim. dört oyuncusu, ülkü duru, zerrin tekindor, zafer algöz ve işdar gökseven’in büyük katkısıyla son derece başarılı bir komedi. bu yıl devam edecektir sanırım, mutlaka izlenmeli.

vahşet tanrısı’nın yönetmeni celal kadri kınoğlu’nu aynı günlerde bu kez oyunculuğuyla da takdir ettim. istanbul devlet tiyatrosunun bir başka oyunu imparatorluk kuranlar’da başroldeydi, alkışı en çok hak edenlerden oldu. devlet tiyatrosu bir boris vian oyununu sanırım ilk kez sahneliyordu, zihnimdekinden farklı, ama gayet başarılıydı oyun.

devlet tiyarosundan devam o zaman. yine nisan’da… profesyonel’de iki muhteşem oyuncu vardı sahnede: bülent emin yarar ve yetkin dikinciler. sırp yazar duşan kovaçevic’in kara-komedisinde yine oyunculuk dersi veriyorlardı.

kovaçevic’in bir oyununu da şehir tiyatroları sahneledi geçen yıl: intiharın genel provası. ve bu kez bülent emin yarar’ın eşi bennu yıldırımlar vardı başrollerin birinde. bu kez sadece kara-komedi değil fantastik unsurlar da vardı oyunda. evet beğendim ama ayrıca belirtmem gerek, dört-beş karakteri birden canlandıran serhat kılıç çok başarılıydı.

hızlı hızlı, beğendiğim diğer oyunları sayayım bari, yoksa yazı bitmeyecek. yine devlet tiyatrosunda yıllar sonra çetin tekindor’u izledim rita’nın şarkısında. sanırım ocak sonlarındaydı. tülay günal eşlik ediyordu tekindor’a. eskiden pazar sabahları trt’de gösterilen amerikan filmlerine benziyordu oyun, ama ben çok sevdim. tabii ki daha çok, tekindor ve günal’ın oyunculukları sayesinde. şimdi geçen yılın başarılı erkek oyuncu performanslarını düşününce, işte h.bilginer, b.e.yarar, y.dikinciler, c.k.kınoğlu vd., en iyisini belirlemek çok güç belki ama, hadi çetin tekindor desem kim ne diyebilir?

devlet tiyatrosunda bir önceki yılın oyunlarından sokrates’in son gecesi’ni ancak ocak’ın ilk günlerinde yer bulup izleyebildim. orada da mustafa uğurlu çok iyiydi mesela… annemin cesareti vasattı ama sıkmadı. kasım’da izlediğim lozan’daysa hiç yalan yok: uyudum. umarım memet baydur’un kemikleri sızlamaz…

geçen yıl maddi durumlar nedeniyle devlet tiyatrolarına daha çok gitmiş, özellerde daha seçici davranmışım. yıldız kenter’i bir kez daha izlememek olmazdı tabii. çok da sevdiğim bir oyun oldu kraliçe lear. doğum günümden birkaç gün sonra izlemiştim, o sırada burada da yazdığım "hiç yaşını küçük göstermek ister mi insan?" repliğine oyunda da rastlamam pek bi hoş olmuştu.

seçicilik de bi yere kadar, her zaman doğru tercih yapmak zor tabii. işte, tiyatro stüdyosunun şölen’i… her şey bir yana, dublaj setlerinde hayranlıkla seyrettiğim payidar tüfekçioğlu için gittim ama sonu maalesef hüsrandı. tüfekçioğluyla ilgisi yok tabii ki. neyse ki payidar ağbinin müthiş oyunculuğunu iki sene önce yer altında notlar’da izleme şansını da bulmuştum. şölen’de sorun çeviriden itibaren en başta ahmet levendoğlu’nda, ama eminim hiç kabul etmez.
devam edecek…

10 Ağustos 2010 Salı

kime?

aklıma bisürü güzel şey geliyor.. telefonu alıyorum elime, bir an önce yazmalıyım.. ama kime?.. rehberde adını sileli çok oldu, bunları paylaşacağım kimse yok hala.