21 Ocak 2009 Çarşamba

acılar şenliği

arama tiyatrosu beni üniversite yıllarına, mülkiye sinema topluluğu günlerine götürdü.. gösterimlerin ardından film üzerine konuşurduk bizler de.. kim ne buldu, neresi aklına takıldı, acaba o sahnede kaçırdığımız başka bi anlam var mı diye... herkes düşüncelerini serince ortaya, filmin içine daha çok girer, daha çok severdik o filmi.. pazar akşamı acılar şenliği’nde de bu yaşandı.. oyunun sonundaki samimi tartışma havası, taktaki yokuşu sağdan ikinci kapıdan daha mutlu ayrılmamı sağladı..

oyundan söz etmem de aşağı yukarı orada konuşulanlarla benzer şekilde olacak.. bilgesu erenus’un 1990’ların başında yazdığı bi oyun acılar şenliği.. odakta “kaybolan vicdan” var.. mesele, geçmişte birbirine yoldaş olmuş 3, hatta 4 arkadaşın yıllar sonra farklı noktalara savrulması ekseninde anlatılıyor.. özellikle baştaki bölümlerde metnin biraz eskide kalmasının rahatsızlığı hissediliyor sanki.. geçmişinden uzaklaşıp düzene uymuş bi patron ve hala, galiba biraz da sabit fikirle aynı eski düşüncelerine bağlı solcu dergi editörü.. çok tanıdık, çokça işlenmiş, pek bi yenilik içerdiğini görmediğim sahnelerdi bunlar.. (övgülerde değil ama eleştirilerde sadece izleyici görüşü olarak bunları yazdığımı belirtme ihtiyacı duyuyorum sık sık.. sonuçta açıkça bi deneyim, öğrenim, yetkinliği olmayan birinin görüşleri bunlar, farklı algılanmak istemem.) değerlendirmede de konuşuldu, bu sahnelerde oyuncuların performansları da daha düşüktü sanki.. söylendiği gibi “oyuncular sonraki sahneleri daha çok beğenmiş” diyerek o bölümlerin zayıflığını sadece oyunculara yüklemek haksızlık olur, asıl sorun metindeydi bence..

acılar şenliği bu iki sahne sonrasında daha iyi giden bi oyun.. inan, ister ayyaş rolünü daha çok sevmiş olsun, ister orası daha iyi yazılmış olsun, çok belli ki daha rahat oynamaya başlıyor.. iki aksilik, şişeyi düşürmesi ve spota çarpmasına karşın oyununu hiç bozmadan keyifle izletiyor.. özlem’in oyunu inan’a göre daha istikrarlı sanki.. başta da o kadar düşük değil, sonra da çok belirgin değişiklik göstermeden seviyeyi koruyor..

oyun sonrasında eleştiriler çoğunlukla yazar ile yönetmen üzerineydi, ama ikisi de ne yazık ki yoktular.. mahir günşiray vardı izleyici olarak.. muhtemelen hiç hoşlanmayacağı bir tabir olacak ama, bi darbe yapıp yönetmen koltuğuna oturacak gibi öneriler getirmeye başlayınca özlem de çok hevesli göründü.. bereket özkan schulze işi inan’a emanet etmiş..

son olarak belki salondan söz etmek gerek.. bi temsilde en çok 50 izleyicinin alınabileceği küçük bi salon burası.. fuayesi taktaki yokuşu.. sokakla salon arasında tek bi kapı var.. gürültü, geç kalan izleyici, davetsiz misafir gibi sakıncaları olabilir ama tersine, avantaja dönüştürülmüş bu durum.. acılar şenliği sokağa taşıyor.. gidip görmek gerek.

Hiç yorum yok: